10 Aralık 2011 Cumartesi

bir çemberin yarıçapı olmak.

Kötü hissettiğimde kendimi, iyiye ihtiyaç duyduğumda ama aynı zamanda da...
Hayaller imdadımda.
Yoğun bakımdayım.Sevdiklerim kapıda.Sevildiklerim daha doğru bir kelime burası için galiba.Sevdiklerimle sevildiklerim birebir fonksiyon değil.
Sevildiklerim kapıda.Beni bekliyorlar.Baş roldeyim ama kritiğim.Belki kanserim, belkide kalp krizi geçirmekteyim.İçerdeyim.İçlerindeyim.Var ile yok arası bi yerdeyim.Kapı açılır yoka kaydı, düştü der doktor.Üzüntü, hıçkırık, gözyaşı, isyan..Ne için? Kaybetmek mi yoksa varken yeterince sevememek mi? 
İyi miyim şimdi? İntikam ile iyi olabilenlerden miyim? Ben bu kadar ezik miyim?
... 
Kalabalıklar içinde yalnız kalmak istiyorum.Yalnız bırakılmaktan farklıdır bu durum biliyorum.Siyah cübbemi giymiş elimde yamuk yumuk bir asa ile yalın ayak yürümek istiyorum.
Yani ben sizi umursamıyorum diyorum! 
Kendini göstermenin bir sorumsuzluğu vardır.Filtrelemeden, sansürlemeden, customlamadan, önemsemeden, özenmeden, süslemeden.
Sorumsuzluğun yakıştığı tek şey kendimi gösterme sanatım.
İfade de rahatsızlık vardır kendini gösterirken. 
Rahatsız hissettiğimde kendimi, yıllardır içimde var olan beni rahatsız eden, çıkmak için tam da o anı bekleyen duygu...Issız bi adada çığlık çığlığa bağırmak kadar anlamsız ama engelsiz o duygu...Yanlış yaptın diyen, güvensiz hissettiren.Yalnızlığı sevdiren, pişman olacağının sinyallerini veren o duygu...İçin boşmuş gibi, depresyon kapıdaymış gibi...Akşam ezanı ürpertisi gibi...Çekil düzen bul, al, ver kendine der içinden birileri.
Ne içses severim ne dış ses.Sınırlamayın beni!
Gelme! Git! Söyleme ismimi! Ben istemedim ki seni....

Hiç yorum yok: