28 Eylül 2011 Çarşamba

umulandan farklı=)

Ben büyüyorum.Umduklarım ile bulduklarım arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.Frene doğru zamanda basamayıp kendimi kaydırıcam ve havanın sürtünme kuvvetinin 0 olduğu bir düzlemde düşücem aşağıya diye kork(m)uyorum.


Kimse uyandırmasa diyorum bazen.Uyusam.Uyusam.3 nokta koysam tam da burda.
Olaylar yaşansa, zaman geçse, acılarım bitse, kalbim tamir olsa, tanrım varsan eğer nolu nolur nolur lütfen diye ettiğim dualar kabul olsa, babam iyileşse, eskisi gibi gülse gözlerim, ben büyüsem, hata yapmış, geçmiş ben de bu defa dersimi almış olsam...
-se/-sa sonlu fiillerle doldurdum ceplerimi.
Çünkü...
Yoruldum güçlü kız rolünü oynamaktan! Farklı rollerde oyunculuğumu geliştirmek istiyorum sayın yapımcılar! Farklı projelerle gelin bana.Evin şımarık zengin kızı oluyum mesela, Sakarya barlarında hayata, kendine boşvermiş siyah giyimli kız oluyum, evin Almanyadan dönen oğlu oluyum, ağlayarak her istediğini yaptıran küçük kız oluyum, hatta hep olcam deyip deyip olamadığım bişey var ya onu bile oluyum (biliyorum toplum içinde kulaktan kulağa konuşmak ayıptır) ama nolur artık güçlü kızdan başka bişey oluyum! 


Sabah proğramlarının başlamasına çok az kaldı.Ezanda tüm otoritesini hissettiriyor odamın her bir metrekaresinde.Sabah ezanları hep böyle bi garip yapıyor içimi.Sevdiğim birine o an bişey olmuş gibi, akşam eve geç kalmış hem de en ıssız sokakta kaybolmuşum gibi.Tuhaf.
Birazdan üstüme ciddi bişeyler giymeyi deniyecem ama ne giyersem giyeyim kendimi Dudu Teyze gibi hissedicem.Giycem, çıkarıcam ve bunu defalarca tekrarlıycam.Babam hepsine çok güzel oldun diyecek ben daha çok gerilicem.Annem kahvaltısız yola çıkılmaz diyecek ha bir de geç kalıyorsun.Ben kendim giderim diye ayak diretsemde babam beni gene gara kadar götürecek.Arabadan inip kapıyı kapadığımda özgür bir oh çekicem ama sıkıntılı.Yüzüme eski trt sanatçılarının canlı yayına çıkarıldıklarındaki o güvensizlik ve huzursuzluk oturucak.Aynı büfedeki aynı tonton amcadan aynı poğaçayı istiycem kocaman bir gülümseme ile günaydın diyerek.Bu sefer ne için gidiyorsun diyecek cevabım değişmeyecek.O da hayırlısı olsun diyecek en içten.Sarılasım gelecek gene ama sırtını sıvazlayıp teşekkür etmekle yetinicem.İçimden geldiği gibi davranamamış olmanın huzursuzluğunu hissedicem.Koltuğuma oturduğumda insanlar gelicek insanlar geçicek gözlerime delerek bakıcaklar ben de onları süzücem ama sizi takmıyorum ukala bakışını kondurucam göz bebeklerime genede.Yanımdaki teyze gelicek ve o bilindik soruyu sorucak 'Cam kenarı sizin mi' Konuşmıcam bile sadece biletimi göstericem.Kulaklığımı takıcam Max fm şarkıları ile yayın yapıcam kendime.Hareketle birlikte kurgularımda baş köşeyi kapıcak beynimde.Kurucam kurucam kurucam...
Ankaradayım.


-Kendinizi tanıtır mısınız bize Pınar Hanım.
+bla bla bla bla ...
O kurduğum cümleler ben değil cv im de ben değil.Ben Hanım da değilim.Ben burdayım tam da karşında demek istiycem.(Zaten ben beni istediğim gibi anlatsam işsiz kalmazdım.)
Sor bana hiç aşk acısı çektinmi diye, sor terkedilince ne yaparsın, arkadaşın sana kazık attığında ne tepki verirsin, kandırıldığında ne söylersin, sevdiğin erkekleri terkedebilenlerden misin, kimsesizlere yardım eder misin, en çok neye ağlarsın, ölümü nasıl karşılarsın, karşındakini nasıl etkilersin, en çok neyine güvenirsin de insanlara neden güvenirsin diye.Sor sen bunları ki ben de gerçek beni anlatıyım.
Sen de anla kriz yönetimim nasılmış, zor durumlarda kaldığımda ne yapıyormuşum, değiştiremiyeceğim şeylere karşı sabırlımıymışım, insanları idare edebiliyormuymuşum, ne kadar zeki ya da ne kadar güçlüymüşüm.
Yüzden ve sıradan sorularla beni tanımaya çalışan bu teyzeye bunun böyle olmayacağını anlatamayacağım.Bende çözümü her zamanki gibi gözlerimle konuşmakta bulucam.İçlerini güldürücem, bir dakika olsun onunkilerden ayırmıycam, arada tabiki deviricem...
Tabi gene içime sinmeyecek.
Odadan son derece kendinden emin adımlarla çıkıcam.Kadının elini tabiki ondan daha sıkı sıkıcam tokalaşırken.
Onunla bununla buluşucam, oraya buraya gidicem.
Tanıdık kokular duyucam...
Belki eski sevgilimi görücem, görünce acaba ne tepki vericem.
Metroya binicem, inicem sırf daha çok insan gözlemleyebilmek için bir daha binicem.
Gene ankaray aktarmasını karıştırıcam.
Telefonda o ismi arayıp aramamak arasında kalıcam.Bir mucize olsa da keşke o beni arasa diycem.
Kızlar işten çıkıcak gene aynı yerde benzer muhabbetler yapıcaz.
Ama bu sefer ben sarhoş olucam!
Gülücem gülücem gülücem aklıma bişey gelicek hüzünlenicem ama çaktırmamak için daha içten gülücem.
Yataktayım.
Ama aklımda hala kadının ses tonu ve aynı soru olucak 'Kendiniz tanıtırmısınız bize Pınar Hanım'
Kendimle ilgili net yargılarım yok.Her an herşey olabilirim ya da hiç birşeyde olabilirim.
Kendimle ilgili emin olduğum tek şey her durumda çok güçlü olmak veya görünmek zorunda olmaya şartlandığım.Hem de bu kötülüğü kendi kendime yaptığım.Bu kadarım ben.
Es.

23 Eylül 2011 Cuma

abrakadabra!

Hazıra konmak işime gelmez!
İki emekçi geni döllenmiş sırf benim için. Bu sebepten olsa gerek içine emeğimi katamadığım şeyleri reddediyorum.
Kurulmuş mobilyalar, döşenmiş evler, çekilmiş kopyalar, yazılmış essayler, miraslar, yetiştirilmiş çiçekler, gideceği yere bırakılmış insanlar, verilmiş harçlıklar, karşıdaki tarafından her ayrıntısı düşünülmüş ilişkiler, alıntılar...
Bu liste böyle yol alır gider de gider...


Bi şeyin içine emeğimi katmadan o benim diyemem, eğer emeğimi azıcık ucundan bulaştırmışsamda ondan vazgeçemem.
Huyum kurusun!


Böyle bi çıkarımım var ne kadar saygı duyarsınız bilmem ama: 
'İşte tam da bu sebepten güzel insan sevemiyorum'.


Tanrının adaletini sorgulamıyoruz hiçbirimiz değil mi?
Olmayan şeyler sorgulanmaz klişesine varacak çünkü argumanımın sonu.
Tanrı (tek tanrı varsayımından yola çıkıyorum) ne akıl konusunda ne de güzellik (tamamen estetik güzellliktir kasdettiğim) konusunda adil değil insancıkları arasında.
Bir Adriana Lima ile bir Ayşen Gruda nın tanrıları başka ise o zaman 3 maymun tabi.
Bana baygınlık geldi 'Adriana Lima çok güzel ama yaaaa!' diye salyalarını akıtan hem hem hem de karşı cinslerimden.
Adriana Lima güzel değildir diyecek kadar şuursuz, kendinibilmez, kompleksli, salak ya da kıskanç değilim rahat olunuz.
Ama mesele Adriana Lima'ya aşık olmak değil mesele Ayşen Grudaya aşık olabilmektir yeğeeennnn!
Ben genelde Brad Pitt yerine Mustafa Uğurlu'yu hayal dünyasına sokanlardanım.
Hazırı yapılmış güzelliğin karşısındayım.Malzemeyi alıp kendi güzelliğimi kendim yaratıyorum.
Hazır işte ya! Senin yerine yapıvermişle.Vitrindeki kombini alıp giymek gibi.Sıradan olmak gibi.


Küçükken hangimiz bulutlardan ev, araba, panda, uçak yapmadık ki?
Ben o oynu hala oynuyorum işin özeti.


Mustafa Uğurlu'nun o asi saçlarının, karakteristik burnunun, derin bakışlarının has ta sı yım!
Hayal dünyamı geçip özel hayatıma gelirsekte durum çok değişmiyor.
Size sorsam hiç yakışıklı bi sevgilim olmadı benim.Ama bana göre hepsi kendi çapında çok çekiciydi.
Çünkü ben içine emeğimi katar o beğenmediğiniz adamlardan neler neler çıkarırdım.
Zaten siz hiç tarihte çok güzel bi kadın için yapılmış bi çılgınlık duydunuz mu? Ya da en güzel başyapıtların hep çirkin kadınlara atfedildiğini bilmeyenlerden misiniz? İç sesiniz ya da çevreniz hiç kulağınıza fısıldamadı mı 'Şu kız kadar olamadın' diye?
Kendilerine sırılsıklam aşık ettikleri adamların eserlerine konu olan kadınlar Adriana Limadan çok farklıdır.
O eserlerin sahipleri gibiyim kusurlardan şaheser çıkarabilirim.
Yakışıklı erkekleri siz hayalgücü hap kadar olan kadınlara bıraktım.(Market kapısına yakın parkyerleri gibiler zaten çoktan kapıldılar;))
Benim yaratıcılığım çok daha iyilerini üretiyor;)
Şimdi siz hayal edin birazda ben size baktığımda neler neler görüyoum acaba?;)

21 Eylül 2011 Çarşamba

for such a heartbreaker

HEARTBREAKER

İlk görüşte kesişti bizimkisi
Bigosun müdavim ikilisi
Sen çekici kızların delisi
Ben evrenin en haşin kedisi

İlk sohbetimiz burçtu
Sıkıntılı halim uçuştu
Kafalar bi milyondu
Verdiğim ilk şey telefonumdu

Gözlerinle öldürürsün
Espirilerle hep güldürürsün
Çakal çakal süzülürsün
Çok kızları süründürürsün

Hukukçuyum diye geçiniyorsun
Daha beni etkileyemiyorsun
Azıcık üstelesem hemen kaçıyorsun
Bilmem beni neden çekiyorsun.

Uyandığında hiç çekilmezsin
Israra hiç gelemezsin
İşine gelmezse yalan da söylersin
Ama bana yediremezsin

Siyah gömleğinle gönlümü fethettin
Bütün romantizmimi katlettin
Saf ve temiz genç kızlık duygularımı kirlettin
Benimle kafe sel e bile gelmedin.

Hoşlaştım senden bin kere
Sen de boş değilsin bi kere
Kırdın beni kaç kere
Almadın gönlümü hiç birinde

Korkma ben seni hiç silermiyim
Hem ben o kadar tehlikelimiyim
Sevmek istesem hemen şimdi sevemezmiyim
Ama önce seni bi denemeliyim.

Güvenme ne gençliğine ne seksapalitene
Veririm hem aklını hem de kalbini eline
Bu kadar kız var bende diye böbürlenme
Ben bile atarım hepsini evime.

Beni diğer kızlarla bir tutamazsın
Aklını alırım şaşar kalırsın
Attığım şarkıları karşılıksız bırakamazsın
Benden öyle kolay kurtulamazsın

Gencim güzelim seni sevebilirim
Fazla havalanma gelir indiririm
Sana en fazla bir kaç ay daha veririm
İşime gelmezsen çeker giderim

Ben böyle kendi çapımda da çok eğlenirim
Seni gündemime konu ederim
İlerde evimede konuk ederim
Bu şiir daha da saçmalamadan son veririm.

20 Eylül 2011 Salı

gonyalı olmak

Konyalı değil bir kere Gonyalı olmak vardır.Değişiktir Gonyalı olmak.Çelişkiler yumağının kedisi sizsinizdir.
Bizim alfabemiz 28 harfdir.K yerine G kullanırız.Kaba saba oluyor olmasınıda hiç takmayız.
Etliekmekin kıymalı pideden farkını çok iyi biliriz.Ha bir de biz ona etlekmek deriz.
1 Etliekmek siparişi verdiğimizde abi boyun kaç diye sorduklarında yadırgamaz, masaya boyumuz kadar gelen etliekmeke şaşırmaz, masadan en az 1 tane yemeden de kalkmayız.
Tandır kebabımızın üstüne hiçbir lezzet tanımayız.
Kavurma ve bamya çorbasını davet sofralarından eksik etmeyiz.
Bizim düğün konseptimizin adı 'Konya Pilavı'dır.Davetli davetsiz herkese soframız açıktır ama haremlik selamlık otururuz masalara.
Bir posta yer dahasını da yemek için bir şişe soda içer gene otururuz masaya.
Konyalıdan başkasına bastırmayız;)
Mevlanamızla övünürüz, hoşgörü ve anlayış kenti deriz ama yolda şortlu birini görsek (kız ya da erkek farketmez) fesupanallah çekeriz.
Komik insanlarız Nasreddin Hocayla da bunu ıspatlarız.
Yaratıcı küfürler üretme konusunda on numarayız.
Sonu yayılmış bir 'ortaaammmm' ile başlar ya da bitiririz cümleleri.
Askılı bi tshirtle ya da diz üstü bir etekle çıkarsak evden teyzelerin 'cehennemde cayır cayır yanacaksın' kehanetleri ile yüzleşiriz.
Düzlüktür bizim buralar alabildiğince o sebepten en çok bisiklet ve motor kullanırız ulaşımda, o yüzden azıcık bir toprak yığını olan Alladdine tepe deriz ve sahip çıkarız.
Murat 124 lerin, körüklü otobüslerin hala kullanımda olmasını hiç yadırgamayız.
Yazlık ve kışlık olarak iki farklı ev kullanırız ama ikisinide Konya içinde alırız.
Alanya, Anamur ve Silifke turizmine önemli katkılar sağlarız.
Sizin üstgeçit dediklerinize biz 'battıçıktı' deriz.
Gevrek yeriz.
Dışarda çarşafla ya da ful tesettürle gezen teyzelerimiz altın günlerinde eve girdikleri anda ev sahibinin yatak odasında üstlerini değiştirir.Mini etekler, straplez bluzlar, maşalı saçlar, ful makyajlı ifadeler boy gösterir.
Önce başlar kapanır ilahi okunur, ardından tepsilerin arkasına vurularak 'ah aman sille' söylenir kaşıklarla oynanır.
Otobüslerin ve minibüslerin arka koltuklarına hayatta bayanları oturtmayız (ayakta kalsak bile).
Bedesten esnafı vardır Konyanın en köklü en gelenekselci kısmını yansıtır yenge diye hitap ettikleri bayan müşteriyle konuşurken yüzüne asla bakmaz.
Pazar günleri hepbirlikte Meram 'a akın ederiz.
Akyokuşta geceleri arabayı çekip kafaları da çekeriz.
Goca Gonyalıyızdır, Etlekmek kafalıyızdır.
Eğitime ayrı bir önem veririz adım başı özel okul adım başı dershanedir.Her sene öss de lys de mutlaka derece çıkarırız.
Hem Türkiyenin yüz ölçümü en büyük iliyizdir hem de hiç gecekondu barındırmayız.
Yediğiniz o kısırların tahılları hep bizim ambarlardandır.
Sokaklarımız caddelerimiz inanılmaz temizdir.
Yazın balkonlarda namaz kılarız.
Ramazanlarda açık tek bir kafe, tek bir restoran bulamazsınız.Mağazalar bile camlarına iftardan sonra açılıcaz yazar.
O kadar deniz kenarı, balık tüketimi tavan iller varken en fazla rakıyı biz tüketiriz.Ama akp yi de yüzde 78 lerle biz destekleriz.
Cuma namazlarında, iftar saatinde hayat durur bizim buralarda.Çıt çıkmaz.
Her evin balkonu minimum 10 minare görür.
Minibüslerde ancak başı kapalı bayanlara yer veririz.
Misafirperverlik en belirgin özelliğimizdir.Yabancıları bile hiç düşünmeden alırız evlerimize.
Alkol alarak eğlenebileceğiniz hiçbir kafe ya da bar yoktur.Gençler Hiltonun diskosunda piyasa yapabilirler ancak.
Her çatıda olan depolarıyla güneş enerjisi ile sıcak su ihtiyacımızı karşılaşırız.
Sanılanın aksine bayan sürücülerimiz oldukça aktiftir trafikte.
Ankaranın YKM si varsa bizim de LCW miz var.
Eski başkent olmanın asaletini şehrin birçok yerinde olan tarihi eserlerle kanıtlarız.
Dalga Dublaj Takımı en çok bizim için anlamlı, en çok bizim için komiktir.
Bilkent Üniversitesi nufusunun TED lilerden sonra büyük bir kısmını biz oluştururuz.
Huzurlu olursunuz burda polislerin en rahat burda mesai yapar.
Abla değil apla deriz.
Belediye çok iyi çalışır heryer park heryer yeşil heryer çevre düzenlemelidir.
Su böreğinin incesi makbuldur bizde.
Tavuk döner+ayran ı 1.5tl ye yeriz.
Şivrilik ve çetnevir başka ilden gelip yerleşen memurlara şok yaşatır.
Kör Ahmet dinleriz.
Toplu taşımada bir teyzeye yer vermezseniz 'gülüm galkda azcıkda biz oturalım' diyerek nasılsa zorla kaldırılırsınız.
Erkekler ahmet mehmet mustafa dır kızlar büşra kübra emine dir.
Annanelerimiz babanelerimiz cümlelere 'akk guzuumm' ile başlarlar.
Buluşup yapılacak aktivite hep 'nargile içmektir'.Yaş, sosyal statü hiç farketmez.
Gelinlik çağda bir bayansanız dolmuşta, durakta, sırada, markette teyzelerin önce süzüşleri sonrada adın ne guzum okuyon mu evli misin kimlerdensin soruları ardarda gelir ve benim oğlumda.... diye başlayan cümleler ile bağlanır.
Bizim buralarda görücü usulü evlilik hala en geçerlisidir.Erkek anneleri kapı kapı gezer zilleri çalar burda 'sarışın, akça pakça, balık etli, renkli gözlü, öğretmen ( İngilizce ya da müzik en popüleri) kız' var mı diye sorarlar.İşini garantiye almak isteyenleri de okullara gidip öğretmenler odasından kendileri beğenirler.

Böylesi garip bir şehirdir Konya hep kaçıp kurtulmak istersiniz geldiğinizde hissettiğiniz huzuruda hiçbir şeye değişmezsiniz.
Böylesi garip bir duygudur Gonyalı olmak hem gurur duyarsınız hem de eleştirirsiniz.

18 Eylül 2011 Pazar

Tek.

Anlatım bozukluklarını çok iyi öğrettiler bana.4757976 tane soru çözdüm LYS ye hazırlanırken.
'Hayat' ı 'Yaşam' yerine kullanmıyorum.
Her sıradan ölümlü gibiyim ben de.Tek hayatım var.Öss gibi, ehliyet sınavı için tek şans gibi, ilk aşama mülakat gibi, Acunun  başla komutu ile zile bastığı an arası gibi.Tek.
Tek hayat var doğuştan.Allah vergisi hesabı.
Ama yaşam vergi değil alın teri.
Hayatı yaşam yapmak.Benim elimde.
İçine ben katmak, içine seni katmak, içine kahkaha, gözyaşı, umut, duygu, haz, zevk, nefret, aşk katmak benim elimde.
Kendi prensesliğimi ilan etmek.
Tüm iyelikleri kendinde barındırmak.
Birşeyler kaçırıyormuşum hissini kapıdan içeriye sokmamak.
Sevdiklerine sahip çıkmak, ama sana sahip olmalarını önlemek.
Hoşlaşmadıklarını gezegendeki son gemi ile yollamak.
Geçmişi, bir daha gelmeyeceği şutlamak, geleceğe iş atmak.
Hatalar yapmak, onlardan pişman olmak.
Ama pişmanlıklarını da kullanıp atmak.
Değerini vermeyeni değerlendirme dışı bırakmak.
Kendini sokağa atmak.Yorulmak, yoğrulmak.
Önyargıları hiç duymamak.
Sırılsıklam, deli divane tüm uzuvlarının varlığını unutuncaya kadar aşık olmak.
Saatlerce iç çeke çeke titreye titreye ağlamak.
Hayata mesafelerini gözlükleriyle koymuş teyzelerin 'ayıp ama' bakışlarına aldırmadan Tunalının tam da ortasında kahkahalarla kaldırım tekmelemek.
En sevdiğin pastanın bile mutlu edemediği günlerde dahi şarkı söyleyebilmek.
Kıskançlıktan kalbinin şirazesini kaydırmak.
Saatlerce, tüm ruhunla, tüm bedeninle, tüm hislerinle dans etmek.
Sarhoş olup sabah hiçbirşey hatırlamıyor olmak.
Babama sımsıkı sarılıyor olmak.
Ölümüne waffle yemek.
İnsanların onlardan nefret etmeni sağlayacak şeyler yapmasına izin verecek kadar iyi niyetli olmak.
Nefreti tüm damarlarında hissedip, on dakika sonra unutmak.Affetmek.
Hiç kimsenin, hiç birşeyin, hiçbir anın, hiçbir duygunun ikinci bir şansının olmadığını kavrayabilmek.
Sahip olduğun ya da olabileceğin herşeyin kıymetini bilmek.
Hepsi hepsi hepsi benim elimde 'yaşam' ımda.
Dünya çok değersiz, çok anlamsız, çok fani...
Ama benim yaşamım öyle mi ya?
Benim yaşamım değerli, benim yaşamım kıymetli!
Hiç bir anı kimsenin keyfine, kalbine emanet edilemeyecek, şansa, akışına bırakılamayacak, kadere teslim edilemeyecek kadar özel.
İkinci bir şansı yok.
Tek!

17 Eylül 2011 Cumartesi

ben neyi atlıyorum acaba?

Sevgilisinin fotoğrafını profilpic yapan kızlar var.
Aşkı için ya da yüzünden (ikisi de aynıda hadi neyse) intihar edenler var.
Facebook accountu olup kariyer.net e cv mi koyamıyorum fotoğrafım çalınır diyen yeni mezunlar var.Üstelik benim onlarla kan bağım bile var.
Moda blogları var.
Rasim Ozan Kütahyalı'ya proğram yaptıranlar / reyting kazandıranlar var.
Kral tv nin altyazılarına sms ile katkıda bulunanlar var.
Ama bu sıralar orjinal erkek yok.Herkes mi çakal ya.Ögh!
Bu çakal erkekleri yola getirmek için en ucuzundan piyasa kızıştırma taktikleri yapan kızlar var.
Tanıştıktan sonra ikinci sorusu ailenle mi yaşıyorsun olan erkeklerden OLDUKÇA var.
Fotoğrafçıya gidip stüdyoya girip yapay duvarlar önünde 2000-2001 sonbahar-kış koleksiyonu Colins reklamı mankeni gibi poz veren ve bunu sosyal ortamlarda paylaşanlar var.
Profillerinde vesikalık fotoğraf kullananlar var.
-de lerin yazımını öğretebilmek için günde 9890 tane cümle kuran sayın herşeyi bilenler var.
El hareketi çekerek poz veren kafalar var.
Yemek forumlarında daha lezzetli ıssız adam keki tarifi tartışmaları var.
Youtube daki kliplerin altında yorumlarıyla Türklük, müslümanlık yarıştıranlar var.
Aşkını pankartlara yazıp bir nevi outdoor advertisement yapanlar var.
Sürekli insanlar sizi anlamıyorum, çok salak insanlar var, insanlar bi şöyle olun bi böyle olun diye postlar atan elitist çocuklarımız var.
Tshirt ve topuklu ayakkabıyı dışarı çıkarken yeterli gören hanım ablalarımız var.
Hayvanlarını öz kızı sananlar, hayatının herşeyi yapanlar var.
Ben nerde yanlış yapıyorum? Ben neyi atlıyorum acaba?

11 Eylül 2011 Pazar

Bak postacı geliyor Tanrı!

Sevgili Tanrı;
Kitabını okudum beğendim.Best-seller olmaz belki kalemin o kadar güçlü değil ama yaratıcı fikirlerin hoşuma gitti.Lakin insan adını verdiğin roman kahramanların birazcık daha detaylı bir inceleme istiyor sanki.Olay örgüsü içinde bazen çok yavan kalıyorlar.Naçizane fikrim bir ar-ge çalışması ile daha gelişmiş, son sürüm kahramanlar elde edebileceğin yönünde.

Son sürümün ne ise yükseltiver beni de ona Tanrım.Son teknolojin ne ise beni de onunla donatıver Tanrım.İnanıyorum bu değil.İnanıyorum daha iyilerini yapabilirsin sen.Sen diye hitap ediyorum ama alınmıyorsun dimi aramızda o kadar samimiyet yok diye.

Neyse son sürümün için çok parlak fikirlerim var bir göz atıver şunlara sana zahmet.

Herkesin herkesinden farklı olmalı herşeyi.Elbet farklıyız bir Ferhat Güzel ile ben bir değilim tabi (teşekkür ederim bunun için) ama dahasını istiyorum.Aynı olanlarımız Ferhat Güzel ile, istediğimde farklılaşabilsin.Mesela, aynı dili konuşmayalım Ferhat ile.Dil dediğimiz konsept national olmasın personal olsun.Kişiye özel dil seçeneği uygulaması istiyorum bu bünyeye.İçimdeki kendini ifade etme güdüsünün önüne geçemiyorum ama zaman zaman kimsecikler bunu anlamasın isteyebiliyorum.(Evet ben blog yazıyorum, evet ben bir contradictionalar yumağıyım.)

Metrelerce bağırsağı dola dola küçücük bi yere sığdırabiliyorsun, metrelerce kare beyinlerimizi kıvrım kıvrım küçücük kafamıza yerleştirebiliyorsunda, bu kadar yer konusunda pintisin madem de, biz insanlar neden böyle hantalız.(Fillere ve hortumlarına olan sempatim ayrı) Bizi de kıvırsan, dolasan falan ne bileyim bişeyler yapsan da minnak bi hale getirsen hoş olmaz mı? Merak ediyorum o organların o boyutlarda olmasının bir anlamı var mı, daha küçük olsalar olmuyor mu yani? Altın oranın oranını birazcık düşürsek diyorum sadece.Daha ergonomik, daha taşınabilir, daha ekonomik, daha kullanışlı olmaz mıyız? Hayır yanlış anlama yani ben senin için söylüyorum.

İstesek kutupları bile görebileceğimiz bir organ verdin bize.Adına da biz göz dedik çok sonralarda.Ben o organla heşeyi görebileyim ama sırtımı ve popomu göremeyeyim.Bu ne yaman çelişki Tanrım! Ne düşündün çok merak ediyorum sadece vücudumuzun arkasını göremeyeceğimiz bir tasarımla donatırken bizi.O sebeple kafamın arkasına mı koyarsın, boynuma mı yoksa kürek kemiklerimin arasına mı bilmem ama ben bir tane göz daha istiyorum.Benim popom bu kızınkinden büyük mü sorusu böylelikle tarih olsun istiyorum.

Bir de kıl, tüy konusu var tabi.Herşeyi anlarım kulak kıllarını bile ama bacak ve kollardakiler neden var Tanrım ya.Bir faydası varsada zaten biz sürekli onlardan kurtulmaya çalıştığımızdan hiç göremiyoruz.Hem hiç sana yakışıyor mu vücudumuz için estetikten bu kadar uzak düşünülmüş bir örtü.Babannnemin dantel modelleri bile daha şık.İlla bişilerle kapamak istiyorsan derimizi dövme falan yap karakterlerimize özel.Oh mis!

Saç ve tırnaklarımın uzama miktar ve zamanınada sen karar vermesen hani.Onu bari bana bıraksan, benim de bir otoritem olsa şu vucudum üstünde.Çok mu bu kadarı ya! Bak kalbe, böbreğe, beyne, damara bişey demiyorum onlar senin olsun.Ama bari keratin miktarını ben düzenleyeyim şu vücudumun.Bir sabah dazlak olabileyim, ertesi gün rapunzeli oynayabileyim.(Bayan kuafölerinin aldığı ahlarla da uğraşmak zorunda kalmazsın cehennemde bir de.) Bir gün en dibinden kesilmiş hissi uyandıran tırnaklarım ertesi gün french yapılacak kıvama gelsin istersem eğer.

Sen beni integral bile çözebilecek bir zeka ile koyuver dünyaya ama saat alarmlarına muhtaç et.Oynama benle bu kadar Tanrım ya! Gece yatmadan önce sabah 7 de uyanıcam diye geçirmek sabah 7 de beynimin ve gözlerimin dünyaya merhaba demesini sağlamak için yeterli olsun.Sabah sabah beni o dıdıtdıdıtlarla muhattap etmesen.Otomatik alarm eklentisi istiyorum anlayacağın bu bünyeye.Erteleme tuşu olmasına gerek yok o kadar kastırma şimdilik.

Öyle işte Tanrım çok zor şeyler değil bunlar senin için sen ki burun yapabiliyorsun.Bir de şu konulara el atsan çok da güzel iyi olacak.
Başarılarının devamını dilerim.
İmza: bir kul.

10 Eylül 2011 Cumartesi

olsaydı böyle olurdu herhalde.

Hep dahası var sanırım gözbebeklerindeki boşluğun.Daha derinlerde bişiler var bulmam gereken sanırım.Bakarım.Dalarım.Kahkahalar mı varmış etrafımda, sorular mı, süzüşler mi doğrulmuş yüzüme hiç hissetmem.Bir 'hıh efendim' irkilmesiyle geri gelirim.

Hakkında kurduğum cümlelerin hep daha mükemmeli var sanırım.

Hayatının tüm 'en' leri benle başlamalıdır.Azmederim.

İsminin geçeceği cevapları olsun isterim etrafa sorduğum soruların.Geçsin ki ismin, yıldızlar otursun göz çukurlarıma.

Gerek yok aklıma gelmenden başka bir nedene dudaklarımın kulaklarıma doğru yol alması için.

İçim ucuz hediye paketi jelatinleri gibi hep kımıl kımıl hep jan janlı.

Ne güzel söylemiş Deniz Seki 'Bana Bugünlerde Birşeyler Oluyor'.

Bişi var üstünde, teninde yada kıyafetlerinde ellerim istemsiz konuşurken hep onun üstünde.

Sen konuş ben hep dinliyim.Yok yok! Ben konuşuyum ya, çünkü susmuyor içimdekiler.Muhabbet kuşu yutmuş gibiyim.

Altı evliliğine rağmen hiç aşık olmadım demiş ya Seda Sayan ben de aynı demeci verebilirim yanındayken.

Böyle olmam sanırdım damarlarım haksız çıkarıyor beni.Kalbime çok yükleniyorlar senin gözlerin başkasında yoğunlaşınca.

Her şarkıda senden bahseden bi radyo buldum her gece onu dinliyorum.İnan bana ciddi söylüyorum!

Gözlerin gözlerimde kurduğun her cümlen aşk sanki.Cevap bekler gibi.Cevap vermeliyim gibi.İstemsiz gidiyor dudaklarım dudaklarına.

Ayıplar, kurallar, yasaklar nedir hiç bilmemişim, insanlar hiç tanımamışım gibi.

Sen o telefonu açana kadar kaç adım atıyorum olduğum yerde birde üstelik.Bilmiyorum.

Kalabalıkta kulağıma fısıldayacağın cümlelerin -yok yok- kelimelerin olsun istiyorum.

Kokun üstüme, yüzüme siniyor senle uyuyormuşum gibi.Bir kolum yastığın altında bir diğeri üstünde.Sımsıkıyız.Huzur.

Karşılaşmalarımızın ilk anın tereddütünü, yabancılaşmışlığını seviyorum.

Hep aklımdasın...

Normalde hiç beğenmediğim şeyler vardı sana yakışıyorlar diye değil gözüm alıştı galiba.

Anlattığın her saçma ayrıntı aklımda yer ediyor.Bu aralar beynim fazla boş kaldı.Bencede.

Ben bir güçlü şirinim! Anla diye o kadar çok sıkıyorum elini.

Öpüşürken gözlerimi gözlerinle seviştirebiliyorum, aklıma başka şeylerde üşüşmüyor.Bazı hastalıklarımıda unuttum.

Olmayan iştahım tamamen kaybettirdi izini.Midem sürekli zıpzıp zıplayan şeylerle tıkabasa doymuş.

Tüm ergenlikleri yapıyorum Google a ismini arattım, mesajlarını açıp okuduğum zamanlar oluyor, fotoğraflarına baktığım tekrardan.Kendimden utanıyorum sonra tabi(:

Adını toptwit yapasım var.

Cilveleştiğin tüm hemcinslerimi meslek liseli kızlara dövdürtesim var.

Seni Doktorlarda oynatasım var.

Beni kızdırdığında sırlarımızı Erol Köse'ye dökesim var.

Normalde yapamayacağım şeyler yapıyoum.Bazen trip atıyorum, ciddileşiyorum anlamsız zamanlarda hatta bazen doğallıktan bile uzaklaşıyorum.

Sürekli döndürdüğüm şarkılardan yaptığım playlistim aklım kadar karışık.

Bana anlat.

Uyurken yüzünle omzun arasına sıkıştırabiliyorum yüzümü.Nefesde alabiliyorum böyleyken hem.

Normalde hemen açma tuşuna elimi uzandıran aramalara bile yanında sessiz mod verebiliyorum.

Nefessiz kalana kadar öpebileceğim, boğulana kadar sarılabileceğim bir bünyem var zannediyorum.

İçimde festivaller var sanki heryer Rockncoke, sanki hergün Mayfast, sanki hep bir şişe Vodka etkisindeyim.

Sabah hiç olmasın, uykun hiç gelmesin.

Bu yazının rengi pembe olacak.Ama gene de beğenmedim işte.Daha mükemmeli var.
 
 
 
 
 
 
 

4 Eylül 2011 Pazar

kıl oldum abi

Bugün ben bunlara gıcık oldum.Oldum.Paylaşıyorum.Paylaştım.
Günümüz tıp dünyasında bekaret öğrenmenin yolu hala evli misin bekar mısın diye sorularak yapılıyor.Bekarım dediğiniz zaman da gerekli etkiyi yaratabilmesi için doktor hanım kızımız gözbebeklerine sizin gözbebeklerinizden görebileceği bir odaklama yapıyıyor ve soruyu yeniliyor: Evli misin bekar mısın bak ona göre muayene edicem!
Çok korktum!
Bu kadar kesin çizgiler yoktur! Bir imza herşeyi çözmez! Bazılarını nikahta paklamaz;)

Benzin ücreti diye birşey de yoktur benzin çalışan değildir ücreti olmaz onun fiyatı olur sevgili haber bülteni spikerleri.Benzin alırız, satarız. Benzin çalıştırır ya da kovmayız.

Geçtiğimiz hafta diye de bişi yoktur hani hava durumu bildirirken sık sık kullanırlar ya.Biz haftayı geçmeyiz.Biz zamanda yolculuk yapabilen supernaturallardan değiliz.Zaman geçer, hafta geçer biz farkederiz sadece.Kuluz biz kul!

Kati suretle diye anlatmak istediğiniz şeyde kati surette dir sevgili sabah proğramı teyzesi.

Evet bunları duyuyorum ve unutmuyorum.Çok yalnızım, çok işsizim, çok boşum bütün gün beynimde döndürüp döndürüp gece gelsede yazıp sizle paylaşsam diyorum.Yazık bana =)

3 Eylül 2011 Cumartesi

Pınargülün şuçu ne?

Beynimde öyle bir taht kavgası var ki sormayın gitsin.Bir Fetret Devri daha kaldıramaz bu bünye mazallah.
Yıllardır kardeş kardeş geçinen östrojenimle testesteronum savaş açmış birbirine.Bütün dertleri benimle.Arada kaldım biri bir kolumdan çekiyor diğeri diğerinden.Nazire Deniz Hüsnü üçgeninin Hüsnü'sü benim.
Pınargülün suçu ne?
İkiside diğerine 'Nikah Masası' söyletmek istiyor.Ben ise 'İki aşk arasında ikinizden de oldum' demek istemiyorum.Farklı yörelerden toplanmış milyon tane farklı lezzetteki duygu serçe parmaklarını tutuşturmuşlar halay çekiyorlar.Tek pistte olmaktan hoşlanmıyorlar beynimde başlıyor kalbime kadar geliyorlar.Vücuda şenlik bir tablo!
Kaybetmek istemediğim insanlar var.Yüzüne bakınca içimin parçalandığı, son görüşümdür bu belki diye gözlerimi bir dakika üzerinden ayıramadığım.Gitmesine, bir daha onu koklayamayacak olmaya, beni terk etmesine hazır olmadığım.(İnsan tekedilmeye nezaman hazır olabilmiştir ki zaten.)
Östrojen diyor ki; ağla.Testesteron diyor ki; neyi değiştirir yapma.Güçlü olmalısın.
Beni boğanlar var içinizde hamballığını yaptığım.Hayatımdan çıksa bir oh çekeceğim.
Östrojen diyor ki; kıyma ona.Testesteron diyor ki; oralı olma.
Sindiremediğim durumlar var içimde.Ayşe Özyılmazel'in bir köşesi, Masum Türker'in bir kürsüsü, Melih Gökcek'in bir makamı, Petek Dinçöz'ün fanları, Bülent Ersoy'un 3 tane kocası, Atilla Taş'ın besteleri, Tuğba Özay'ın albümü, Yaprak Dökümü'nün reytingi, Yıldız Tilbe'nin bir cinsel hayatı, Ajdar'ın popülaritesi var ama benim bırak bir işi bir kedim bile yok.Anlıyor musun?
Östrojen diyor ki: depresyonun tam da sırası.Özlemedin mi? Testesteron diyor ki; oluruna bırak, az kaldı az bak.
Geçmişle yaşayan, yakamı bırakmayan kirli geçmişimden kalma sevgililerim var bu sıralar beni çepeçevre saran.
Östojen diyor ki; aşk acısı bu bilmez misin? Bir şans daha ver, üzülmesin. Testesteron diyor ki; delimisin? Kurtulduğuna şükret! İliklerine kadar hisssetsin senden akıttığı her damla kanın acısını.
Yaşadıklarım var bu sıralar sık sık akıl çeperlerimi zorlayan.İçimi bir hoş yapan.
Östojen diyor ki; çok güzeldi. Testeteron diyor ki; bu işlerde hikaye aranmaz.İçin daha o kadar boşalmadı.
İşi düştüğünde darlayan, hayatının odağını başkalarına verip boşlukları benle dolduran şımarıklıktan ölmüş (gömeni olmamış) arkadaşlarım var.
Östrojen diyor ki; alttan al, harcama o kadar yılı, anlar hatasını düzelir belki. Testesteron diyor ki; bitirmek için en doğru zaman.
Çok yalnız olduklarını düşündüğüm gençler var.Günde 5885 kere mesaj atan, arayan.Sürekli ilgilenmeye yanımda olduğunu hissettirmeye çalışan.
Östrojen diyor ki; sen de cevap atsan ölür müsün? Testesteron diyor ki; kendileri kaşınıyor kullan at.
Ne yaptığını, ne istediğini bilmez bir kalbim ve ona toslayan birkaç koç var.
Östrojen diyor ki; kalbinde kelebekler uçuruyum, ağzınla kulakların arasında ki mesafeyi 0 a indireyim, gözlerinden yıldızlar fışkırtayım. Testesteron diyor ki; aşık olup ne yapacaksın, eğleşmek, cilveleşmek, oynaşmak neyine yetmiyor.
Gitmek istediğim yerler var yakınında olmak istediğim, bi denemeliyim belki de dediğim insanlar.
Östrojen diyor ki; ilk fırsatta yapmalısın. Testesteron diyor ki; bırak çok istiyordu ya hani kendisi gelsin.
Östrojen Ankara diyor, Testesteron İstanbul.
İdeallerim, olmak istediklerim var ve bir de malesef gerçeklerim.İşte bu ayırımda kalmak en acısı.Hormonlarım bile 3 maymun...
Aslında bu cümleler bile gösteriyor ki Östrojenim kapmış tahtı.Hoşuma gitmedi.Bana yardımcı olmak istersiniz herhalde.
O yüzden bir süre çektim kendimi inime isteyeni görmek isterim dibimde;)

1 Eylül 2011 Perşembe

Lades!

Eğitim şart! Böyle bi klişeyle giriş yapmak sinmiyor içime aslında.
Beni de eğittiler.Daha fetus olmanın sıkıcı tembelliğinden koptuğum andan itibaren başladı hemde.Annem memesini dayadı ağzıma ve emmem istendi.Ben de yaptım.
Doğuştan derler.İstemsiz derler.
Ama dayanmasa o meme dudaklarıma aranmazdım diye düşünüyorum.
Issırırsam eğer memeyi, mama kesintiye uğrar.Eğitilirim.Sonra ki yıllar acısını çıkaracağımı bilmeden, dişlerimi kullanmadan karnımı doyurmaya çalışmayı öğrenirim.Öğretilirim.
Sonraları tuvalet eğitimim başlar, beslenme eğitimim, davranış eğitimim, hayat boyu bitmeyecek ahlak eğitimim ve bir de okul eğitimim.
Ebeveyn, babanne, öğretmen, komşu, arkadaş, okul aile birliği, sınıf anneleri, susam sokağı, tv proğramları, kitaplar, filmler sayesinde hep eğitildim.Eğitiliyorum.
Eee ne oldu çok mu yer yandı sanki? Yoo!
Herşey dört dörtlük mü oldu ben de.Yoo!
Ama eğitim şart!
Onlar öğretti ben düzelttim hayat boyu.
Telaffuzunu beceremediğim kelimeler gibiydiler.Zamanla düzeldiler.Eski değil eksiydi o iki rakamın arasına sıkıştırılan mesela.
Ama herşeyi düzeltmem bu kadar kolay olmadı.
Kimisi yanlıştı ben düzeltttim, kimisinin daha farkında değilim hala düzeltemedim.
Ama düzeltemiyeceğim şeyler de var kafamda.Olmuyor.Bile bile kabul ettiğim yanlışlar var.
Bunları ilk farkettiğimde çok üzlmüştüm düzeltemediğime ama bir baktım ki yalnız değilim bu evrende.
Mesela:
Hiç kimse anlatamaz küçük bir çocuğa da, bir iş kadınına da, bir milletvekiline de, bir emekliye de babasının kötü bir adam olduğunu.
Hiç kimse kabullenmez kötü bir anne kötü bir baba kötü bir kardeş.
Yanlış işte basbayağı yanlış!
Ben farkındayım, sen değil misin sanki?
Hayatımızın her karesine sıkıştırılmış bir Erol Taş bir Nuri Alço yok mu?
Peki iyi ama bu yanlışlar kimin annesi, babası, kardeşi sorarım?
-Kadın haklı beyler!
Eşşeğe tecavüz eden mühendis birinin kardeşi değil miydi bu ülkede. O eşşeğin cilvesini hafifletici sebep bulan çok sayın hukukçumuz bir vatandaşımızın oğlu değil miydi?
Yolda size salyalarını akıtarak laf atan usu yitiklerin anneleri yokmudur ilgilendikleri organlarınızla onları besleyip bugünlere getiren.
'Sayın' Üzülmez de bir ana evladı değil midir?
Liseli Serap'a o tuzağı kuranların da babaları vardı.Bakış açısı değiştiriyorum: Liseli Serap 'ın da babası vardı.Hatta Liseli Serap'ın kardeşi de vardı onu 'namus' u için öldüren.
Öğrencisine mesajlarla yavşayıp, eve atıp sonra kız direndi diye boğarak öldüren sayın öğretmenimin de bir oğlu yok muydu? (Ama benim memurum işini bilir ;))
Kendi öz kızına yıllarca cinsel istismar uygulayan adamın kızı yok muydu diycem.Olmayacak.
Yani bu hayatta bariz kötüler var!
Herkesi kendin gibi bilme derdi annem O zaman derdim ki içimden kendim gibi olmasınlar zaten.Çünkü insan bilir kendi içinde ki kötüyü.Ben de kötüyüm, sen de kötüsün.Herkes bilir kendini.
Hepimizin ölmesini istediği insanlar vardır, hepimiz yalan söyleriz, hepimiz birilerinin canını yakarız, hepimiz -çocukta olsak- küçük birşey çalmışızdır ve hepimizin aklı eylemlerinden çok daha büyük kötülüklerin kaynağıdır (Bu cümlenin içeriği anlaşılmıştır diye açmıyorum).
Ha bir de aklıma geldi -intelligence is the ultimate aphrodisiac- dır.Bilin diye söyledim=)
İnsan kendinin bile ne kadar kötü olduğunu bilirken, o insana annesinin, babasının, kardeşinin kötü olduğunun (ya da en azından olabileceğinin) eğitimini ve-re-mez-sin!
Tuhaf!
Ama benim annem de babam da kardeşimde çok İYİ insanlar.Tıpkı sizinkiler gibi.