18 Ekim 2011 Salı

pınar saçması bunlar

Bi uzay gemisi kaptanıyım ben, sokak gazetecisiyim, milenyum çağı filozofuyum, hafif cümleli batı kadınıyım musikinizde, sosyal medya uğraştırıcısıyım, konservelenmiş bi aklın sahibiyim ben, stil yorumlayıcısıyım, gerçek kesitte yazmalı evde bebesine sarılıp ağlayan kadınım.

Başka başka auraların kadınıyım.Bir çeşit borderline.

Bırakıp, yeniden bulduğunuzda tanıyamayacağınızım ben.

Karpuz yedikten sonra üstüne sakız çiğnersem hıçkırık tutar beni.

Üzülmek sevinmek öğretilmiş, şartlandırılmış tepkiler.Onlardan vazgeçtim.

Ben hep sessiz terk ederim, dünya sanada bu adiliği yapıcam. Son 10 yıl o zamana kadar iyi değerlendir beni.34 ümde ölücem ben biliyorum.

Hayatlarınızın hayaleti olmak bana göre degilmiş.Anladım, koydum cebime, yola devam.

Hepinizi seviyorum ama bazılarınızı sevmeyi sevmiyorum bu aralar.Sorun sizde degil bende yani.

Yeni alınmış yıpranmasın diye naylon kılıfından çıkarılmamış sandalyeler gibi saklasaydınız ya beni de.

Kendini kendinde tutan insan güzel insandır.

Küçükken ufoların varlığına inanırdım, şimdide sözlerinize inanıyorum.Yaşlanmışım ama büyümemişim demek.

Kim soktuysa beynime ağlamak kötü bişeydir, güçlü görünmek zorundasın diye bir tek ondan nefret ediyorum bu hayatta işte.

En büyük çabayı aklım ruhuma uymasın diye veriyorum.Çok zor çok.

Boşluğunu dolduruyorum ama verilmiş şıklarla değil dert etme.

Barbilerden oldum olası nefret etmişimdir.Yanaklarındaki turuncu çillere rağmen lahana bebekler daha gerçekçi gelmiştir.Küçükkende 'sahte' sevmiyormuşum.

En sevdiği yemeği bile bilmediğim adamlara aşık olabilecek bir kalbin kraliçesiyim.

İlk kez 24 yaşımda kustum.Bilmek istersiniz belki diye şeyettim.

Okuma yazmayı 4 yaşındayken susam sokağından öğrendim.Eğlenmeden öğrenemiyorum.İşte o yüzden galiba hatalarımdan hiç ders almıyorum.

Benim hayatımda herşey aniden olur.Aniden severim, aniden giderim, aniden öperim, aniden çalarım kapısını, aniden ararım, aniden nefret ederim, aniden terk ederim.Sizde de öyle oluyor mu?

Sıcak biradan, soğuk insandan, yanmaz yapışmazlardan, banyo küvetlerinden, içtenmiş süsü verilmiş yalanlardan, ha bir de kaşarlardan tiksinirim.

Bir erkeğin ayağını görmeye tahammül edebiliyorsam işte ben o erkeğe aşık olmuşumdur.

Kavuşma ihtimali biterse biterim ben.

Aklıma getirdiğim sıklıkla unutmak istediğim bi insan bile yok içimde.Aşksızlık kötü şeymiş.

Şu aralar bi rüyanın başrolündeyim.Çimdiklemeyin beni. Korkuyorum.İnsan sonu belli olmayandan korkarmış çünkü bilmiyorum ne olurum yani.Çimdiklemeyin işte!

Ben kimsesizleştiremediklerinizdenim.

Açılışlarda kurdele kesen bi babam olsun isterdim.

En iyi arabeski yapan Dumanın rock grubu diye anıldığı bir ülkede kendimi ifade ederken yaşadığım güçlüklerin hiçbir önemi yok.

Bulduğunuz kadınların içinde aradığınız kadın ben olmak istiyorum bu aralar.Zavallılaşıyor muyum dersiniz?

Oyuncak tasarımcısı olmak çocukluk hayalimdi büyünce geçer dediler geçmedi.Ama benimkiler güncel oyuncak olacak.Ağlayan Tayyip, selülitli Hülya Avşar, çıplak Deniz Baykal, gelinlikli Bülent Ersoy, Lady Gaga falan filan.Çocukları erken yaşta hayata hazırlamak istiyorum.

Birlikte henüz yapamadıklarımızı merak etmiyor musun? Ben bazen özlüyorum onları.Anla işte kuruyorum yani onları.Boş zamanlarımda değil ama.Zamanı kullanmak için bundan daha iyi bi gerekçe var mı?

Nerde olursam oluyum ne yapıyor olursam oluyum, o an ordayım ve onu yapıyorum.Anlatabiliyor muyum?

Yüreğime oturan öküzleri anlatırken bile ellerim fıkır fıkır.Karpuz suyuna batırılmış acılar benimkisiler.

Ben olmak çok eğlenceli.Valla bak.Ben ben olmasam benim yerimde olmak isterdim yani.

Ben isterdim ki diye başlayan cümlelerim çoktur, anlattıklarım azdır.

Araba almaya sırf doğum günümde üstüne renk renk postitler yapıştırırlar diye cesaret edemiyorum.Ha bir de ehliyetim yok tabi.

Sofinin dünyasında bir mektup olmak kadar anlamlı olabileceğim yerlerden uzaktayım.İşte bu melodram.

Pazar günleri sıkıcılığında ilişkilerden kaçtım perşembe pazarı cümbüşüne tutuldum.

Sıradan olmaktan, klişeleşmiş şeyler hissedip, hissettirmekten korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmadım.Ne olcam ben böyle bilmiyorum.

Diş tellerini seksi bulan adamlardan biriyle uzun uzun sohbet etmek istiyorum.Ne sandın?

Şelale fotoğrafı çeken ya da film sahnesini avatar yapan bir kocam olacak diye çok tırsıyorum.

Birgün sana 'oldu öyleyse' diyebilecek olmaktan korkuyorum.Sesim titrer biliyorum.

Belki 'yok' olcak adımız yarın, o yüzden gel bugün ol benle.Ama yarında bugün olacak.Ol yani benimle, sonunu düşünme çünkü sonunu düşünen aşık olamaz!

İçime sığdıramadığım gecelerin sabahında hiçbirşey olmamış gibi davranıyorum.Hayır kaçmıyorum, sadece çaktırmıyorum.

Yaşım gelmiş 25'e ama hala gece uyumadan önce şarkılardan dilekler tutuyorum.Daha acısı inanıyorum.Hayalkırıklığı her an kapımda anlayacağınız.Bunu kendime ben yapıyorum.

Sallamadan başladığım herşeyin sonunda darağacında sallanıyorum.

Kötülüğün kötü günün o kadar.Unuturum ben böyle şeyleri.

İnsan sadece sevdiğine şans verir.Verir, verir, verir...Ama sonrasında hissizleşir.

Reçeller sürdüm yüzüme senin için geçen gece ama gene de sanırım mutlu edemedim.

Ağlatmayan şampuanlar bile var da neden ağlatmayan aşklar yok?

Yakınımda uzaklaşamıyorsunda, uzağımdayken neden hiç yaklaşmıyorsun?

Ben aldatıldığımda keyifsizim, tatsızım.

Telaşsız, zamansız, savunmasız, kasılmasız dokunabildiğim tenlerde hüküm sürer aşkım.

Sabah cam şişeler içindeki sütleri, gazete ve ekmekleri kapılarına bırakılan American çizgi film evlerinden birinde yaşamak küçüklük hayalim.

Ha bir de küçükken 'Arabesk' filminde Şener Şen ile Müjde Ar ölüp gökyüzüne yükseliyor ya o sahneden çok korkmuştum.Geçen gene izledim hala korkuyorum valla.Müjde Ar'ı kendime çok yakın hissediyorum.

İşte böyle.
Şimdi bunları burda anlatınca komik olmadı ama orda olsan kesin gülerdin.Ho-ho-ho!

Hiç yorum yok: